31 Ekim 2014 Cuma

Brendon'da Helloween ve Kabak Jack Bilgileri

Ümit Kireççi
...
Çizgi Düşler Yayınları Brendon'u büyük bir çabayla 42. sayıya ulaştırdı. İşin kötüsü Brendon İtalya'da 100. sayısında bitti. Aşağıdaki yazı Brendon'un 13. cildinde yer almıştı.

Brendon’un hikayelerinin karamsar bir gelecek içinde yaşandığını okuyan herkes biliyor artık. Hatta bu geleceğin bir tür kıyamet sonrası kurulan yeni bir düzende sürdüğüne de şahit oluyor. Bu alt yapıya göre Brendon’un dünyası teknoloji ve bilimden uzaklaşarak bir tür ilkel – orta çağ yaşam sistemine dönmüş gibidir. Hikayelerde de dinsel ögeler ön plana çıkıyor, buna folklorik unsurlar da ekleniyor, ilkel, batıl inançlar üzerine kurulu bir yapı meydana geliyor.

Bu yapıda şamanlar, din adamları, rahipler, tarikatlar, dini semboller, ritüeller, adı bilinen veya yeni uydurulan tanrılar, iblisler, söylenceler, eski veya yeni mitolojik unsurlar öykülerin hemen her birinde ortaya çıkıyor okura sunuluyor. 

Belki bu tarz bir alt yapı birçok okura tuhaf geliyordur. Belki birçok okur “gelecekte geçen öyküler bilimkurgu edebiyatının terminolojisinde yer alan post-apokaliptik kavramıyla açıklanan bir düzlemde yer alıyorsa belki de dini inançtan çok bilim olgusu yer almalıydı içinde” diye düşünüyordur. Haklılar da. Ancak insanların büyük felaketlerde dini inançlarına sığınmaları, yeni bir sistem ve düzen kurarken önce dini sistemi yaymaları, bir şekilde batıl veya değil “iyi-kötü” çatışmasında hemen dinle ilişkili melek veya şeytanlara bel bağlamaları kaçınılmaz oluyor gibidir. Kaldı ki bilimkurgu edebiyatında yer alan “post-apokaliptik” kavramındaki “apokalips” bile dini bir kaynaktan gelmektedir ve “kıyamet” anlamını taşımaktadır; ki dinden uzak kalınamadığı gerçeğinin adeta altı kalın bir çizgiyle çizilerek vurgulanmıştır.

Tanık olduğumuz üzere Brendon yazarlarının farklı ulusların dinsel tarihlerinden faydalandıkları gibi romanlardan ve bazı halk hikayelerinden de faydalanıldıklarını görüyoruz sık sık. Bu ciltte yer alan ilk öykü bizi folklorik bir masala, halen kutlanan ve farklı sanat dallarına uyarlanmış bir bayrama ve muhteşem bir romana götürüyor bizleri.
“Işıksız Krallık”ı Chiaverotti yazmış, Rotunda çizmiş. Ancak öykünün alt yapısına bakarsak araya birkaç on yazar ve çizer daha alabilirmişiz gibime geliyor.

“Işıksız Krallık”ın öyküsü

At tüccarı Ffolkes atlarını ürkütenin ne olduğunu anlamak üzere evinden çıktığında Balkabağı kafalı bir süvari tarafından öldürülür. Brendon, bu olayı araştırmaya başlar ve karmakarışık bir olayın içinde bulur kendini. İşte bu karmaşıklık da bu yazının her yanına yayılır öyküde olduğu gibi.

Önce Balkabağı Kafalı süvarinin kabak kafasını ele alalım.

Halloween

Cadılar bayramı olarak da bilinen Halloween bayramı bugün ülkemizde de popüler olmaya başlayan bir bayramdır. Ya da bayram değildir de dini bir etkinlik olmaktan sıyrılarak eğlencelik bir anlam kazanmış eğlence şeklidir.
Buna göre 31 Ekim akşamı herkes farklı ama çoğunlukla korkunç canavar kostümü giyerek sokaklara çıkıyor, yetişkinler ve gençler parti verirken çocuklar kapı kapı gezerek “trick or treat” diyerek şeker toplamaktadır. Bu bayramın simgesi de balkabağına oyulmuş olan gülümseyen korkunç insan yüzüdür.

Halloween sözcüğü “Azizler günü arifesi” anlamına gelen All Hallows' Eve’den (bir varsayıma göre holy evening’den) türetilmiştir. Buna göre Hristiyanlık dininin bilinen ve bilinmeyen tüm azizlerini anmak üzere düzenlenen Azizler günü 1 Kasım’da kutlanmaktadır.
Ancak Halloween’in köken olarak Hristiyanlıkla yakından uzaktan ilgisi bulunmamaktadır. Pagan inançlara hükmetmek isteyen kilisenin yapıntı ve uydurma işlerinden biridir sadece. Bayramın asıl kökeni Pagan Keltlerdir.

Asıl adı Samhain olan Halloween kışın gelişini kutlamak için düzenlenmektedir. 1 Kasım tarihi yazın bitişi kışın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. İrlanda dilindeki Sam (yaz) ve hain (son) sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşan Samhain görüldüğü üzere “yazın sonu” anlamına gelmektedir. Hıristiyanların bu kendileriyle ilgisi olmayan günü nasıl devşirdikleri de eminim daha iyi anlaşılmaktadır sanırım. Hatta bu konunun daha iyi anlaşılması için yılbaşı ve noel’i de örnekleyebiliriz. Keltçe’de “noio” ile “hel” sözcüklerinden türetildiği iddia edilen noel sözcüğü aslında “yeni güneş” anlamına gelmektedir ve paganların yılbaşı haftası olan aralık sonuna verilen isimdir. Hıristiyanlar bu günleri kendi dinlerinin bir parçası haline getirmek için Roma imparatorluğu dönemlerinde popülerleşmesini de fırsat bilerek Hz. İsa’nın doğum günü olarak ilan etmişlerdir. Böylece Katolik kilisesinin bu kurnazlığıyla daha çok sıcak aylarda doğduğuna inanılan Hz. İsa miladi takvimin en soğuk gününde doğmuş oldu. Dahası yılbaşı Christmas olarak isimlendirilerek değişim perçinlenmiştir.

Ama biz dönelim Samhain-Halloween’a. Kışı karşılamak için kutlanan bu bayramın ikinci bir işlevi daha varmış. O da ölülerin ruhlarının yaşayanları ziyaret etmesi. Cadılar bayramının ortaya çıkmasını sağlayan işte ritüelin bu kısmı olsa gerek çünkü ölülerin ruhlarının geri geleceğini bilen insanlar yüzlerini maskelerin ardına gizler onlardan saklanırmış. Bu maskeler zamanla doğaüstü varlıklarla ilişkilendirilince de bu gelenek daha korkutucu bir yapıya bürünmüş. Belli ki Hıristiyanlık zamanında da bir kenara atılmayarak “arife” adı altında bir kenarda tutulmuş. Zamanla da bugünkü halini almıştır. 

Bu noktada not düşmekte fayda olacağına inandığımdan Anadolu’dan bahsetmek istedim. Bugün geleneksel olarak kutlanan ama dinle hiçbir ilgisi olmayan bayram veya geleneksel etkinliklere sahibiz. Pagan Anadolu inançlarından gelen bu bayramlar; örneğin Nevruz, İslam’la ilgisi olmayan ancak ilişkilendirilmeye çalışılan bazı kutlamaların da kökenleridirler. Bu bayramlarda pagan kültürden gelen şeyler yapılır. Örneğin eskiden bereketi simgeleyen erkek organı şeklindeki dev ikonlar köy meydanlarında gezdirilirken bugün bu biçimsiz bir odun gezdirme halini almıştır. O odunun neden gezdirildiği de bilinmemektedir. Yine gecenin gelişi, güneş veya ay tutulmalarında tencere tava çalmak ve ay’ı, güneşi, günü kurtarmak gibi gelenekler süregelmiştir. Maske takmak, korkutucu olmak da bu gelenekler arasında yer almaktadır. Çoğunlukla bu ritüeller günümüzde “Köy Seyirlik” oyunlar olarak adlandırılmaktadır. Geleneksel olarak amatörler tarafından köy meydanlarında sergilenen bu oyunlar kökenlerini hepten unutmuş olmakla birlikte birçok farklı sebeple icraa edilmektedir. Ancak hasadı, bereketi, mevsimleri, geceyi ve gündüzü karşılamak üzere kurgulananları daha yoğun olarak oynanmaktadır. Hatta yüze kara çalmalar, düğünlerde canlandırmalar sürmektedir.

Şimdi de sıra Fener Jack’de…

Jack O Lantern

Ben, bu isme ilk olarak Örümcek Adam sayfalarında rastlamıştım. Yeşil Cin’in ekipmanlarını alan biri kendini Hobgoblin olarak tanıtıyordu önce. Daha sonra da yaklaşık aynı ekipmanlara sahip Jack O Lantern ortaya çıkıyordu. Ancak bu sefer goblin maskesinin yerini bir alevli bir balkabağı alıyordu.

İşte bu Jack O Lantern Brendon’da da çıkıyor karşımıza. Hem de Halloween’in bir parçası olarak. Burada bir karşım olduğunu fark etmişsinizdir. Ancak bu katmanların altında farklı bir alt katman daha olduğunu görmek beni yazarın becerisini alkışlamaya itti desem yalan olmaz.

Jack O Lantern, Halloween’in sembolü insan yüzlü balkabağının adıdır. Bu isim de, kabak da olayı durduk yere ortaya çıkmamıştır. Asıl adı Stingy Jack (Açgözlü Jack) olan, Jack, şeytana pabucunu ters giydiren biridir. Bir gün Şeytanla içen Jack parası olmadığını söyleyerek Şeytanı para şekline girmesi için ikna etmiş, ardından da hesabı ödemeyerek onu uzun süre cebinde, gümüş bir haçın yanında taşımıştır. Günü geldiğinde kurtulan Şeytan bir yıl sonra dönerek ruhunu alacağı vaadinde bulunmuştur ama bir süre sonra Jack onu bir ağaca tırmanmaya ikna edince yine tuzağa düşmüştür. Jack, ağacın gövdesine bir gümüş haç çakınca ağaçtan inemeyen Şeytan ona bir on yıllık ömür hediye etmek zorunda kalmıştır. Kurnaz, hileci Jack’in ölümünün ardından tanrı onu cennetinde tutmak istememiş. Cehenneme gitmesine de razı olmamış. Bu yüzden elinde kor halinde bir kömürle zifiri karanlık içindeki dünyaya göndermiş. Jack, yolunu aydınlatmak için bu kor kömürü bir balkabağının içine yerleştirince de efsane başlamış. İrlandalılarla başlayan hikaye Britanya adaları kültürlerinde farklı biçimlere bürünmüş. İrlandalı göçmenlerce Amerika’ya taşınan efsane daha sonra kendine popüler dünya bulmuş.

İşte balkabağı kafanın hikayesi bu. Ama Brendon öyküsündeki üçüncü katman bu efsaneyle birleşen bir romandan alıntı.

Sinema filmi “Sleepy Hallow” desem kaç kişi hatırlar hikayeyi? Tim Burton’un 1999 yılında yönettiği, Johnny Depp’in başrolünde oynadığı film bizde “Başsız Süvari” adıyla gösterime girmiş de olsa aslında adı “The Legend of Sleepy Hollow”dur ve eseri 1820’de kaleme almış olan Washington Irving’dir. Kuzey Avrupa mitolojinde geçen “The Wild Hunt” (Vahşi Av) söylencesini içinde barındıran Başsız Süvari romanı bu söylencelerin Almanya versiyonuna daha yakındır. Ancak Hollanda versiyonunu da bolca içinde barındırmaktadır.
Kaynak: Melek Köksalan Araştırması - FMV Işık Okulları Dergisi

Buna göre başı olmayan bir süvari vardır ve sihirle uğraşan bir genç kız vardır ve intikam peşinde koşturan bir kılıç vardır ve…

Filme dair çok fazla ip ucu veremeden devamını yazmam mümkün görünmediğinden sadece bu kadar yazmamın yerinde olacağını düşünüyorum. Ancak yine de romanın kurgusuyla yaklaşık aynı rotaya sahip olan Brendon “Işıksız Krallık” hikayesi arasındaki benzerlikler sadece bu kadarla kalmaz. Özellikle 63. sayfadaki “Nesbit” ismine bayıldım. Filmdeki Masbath (Mesbit) ismiyle benzerliği dikkatten kaçacak gibi değil. Sonra yargıç var, sonra ileri gelenler var, kadın var, sihirli ağaç var, sihirli işaretler var v.s.

Son olarak belirtmemde yarar var, Sleepy Hollow şu sıralar dizi film olarak da izleyicilerle buluşuyormuş. Merak eden, farklı uyarlama karşılaştırması yapmak için bile izleyebilir.
Sağ olasın Chiaverotti, sayende okudum da okudum, yazdım da yazdım.

Hiç yorum yok:

Linkler

Related Posts with Thumbnails